Enfeksiyonlar
Enfeksiyonlar miyelom hastalarında en fazla sorun yaratan medikal problemlerden biridir. Miyelom hastaları enfeksiyonlarla etkin olarak savaşamazlar, çünkü B lenfositleri vücuda giren mikroplara cevap olarak antikor üretemezler. Kemoterapi veya radyasyon tedavisinin kan hücresi üretimi üzerindeki etkileri beyaz hücre azalmasına neden olur ve bu azalma enfeksiyon riskini artırır. Bazı vakalarda özellikle yüksek doz kemoterapi sonrasında enfeksiyonları önlemek amacıyla profilaktik olarak antibiyotikler kullanılabilir. Bazen düzenli gamma globulin preparatları infüzyonu yararlı olabilir, ancak bu tedavi böbrek hasarı, kan pıhtısı ve sıvı birikimi riski taşımaktadır.
Ağrı
Miyelom tümörlerinin büyümesi nedeniyle kemik ağrısı ortaya çıkabilir.
Kemik ağrısı başarılı bir tedaviyle hafifletilebilir. Omurga kemikleri
(vertebra) çöküp sinirlere bası yaptığında hastalar sırttan yayılan bir
ağrı hissedebilirler. Kemik kırıkları da ağrıya neden olabilir. Bazı
hastalar miyelom tedavisine ilave olarak nonsteroidal anti-inflamatuar
ajanlar ve bazı vakalarda narkotikler gibi ağrı kesicilere ihtiyaç
duyarlar. Narkotikler sedasyon ve konstipasyona neden olabilirler, fakat
genellikle çok etkilidirler ve kanser hastalarında yüksek oranda
bağımlılığa neden olmazlar.
Böbrek Yetmezliği
Miyelom hastaları iki temel sebebe dayalı olarak böbrek fonksiyonlarıyla ilgili
ciddi sorunlar yaşayabilirler. Birinci sebep idrarda büyük miktarda Bence
Jones proteini atılımıdır. Bu aşırı protein idrar oluşumunda önemli olan
böbrek filtrasyon aparatı ve kanallar veya tübüllerde hasara neden
olabilir. Diğer sebep miyelom hastalarının kandaki kalsiyum (hiperkalsemi)
veya ürik asit (hiperürisemi) seviyelerinin genellikle yüksek olmasıdır.
Kemikler hasara uğradığında kalsiyum kana geçer. Kandaki yüksek kalsiyum
seviyesi böbreklerde hasara neden olabilir. Bazı nadir vakalarda hastada
renal yetmezlik yeni başladığında "plazmaferez ve kan değişimi" olarak
bilinen yöntem böbrek hasarının sınırlandırılmasında yarar sağlayabilir,
ancak bu uygulamalar halen tartışmalıdır.
Genellikle başarılı miyelom tedavisi böbrek fonksiyonunu iyileştirebilir ve hatta potansiyel olarak normale döndürebilir. Ancak, bu durum gelişmediğinde bazı hastalar diyaliz desteği almak isteyip istemediklerine karar vermek durumunda kalırlar.
Miyelom Hücre Kitlesi (Plazmasitomalar)
Kemik iliği dışında gelişen miyelom hücresi kitlelerini tanımlamak için
"ekstramedüller miyelom" terimi kullanılır. Bu kitleler lenf nodları,
respiratuar kanal, gastrointestinal kanal veya deri gibi organları
tutabilirler. Kitleler deride mor renk değişikliği ile birlikte küçük
tümörler halinde görülürler.
Bazı vakalarda kemikten çıkan ve sinire bası yapan miyelom kitleleri
nedeniyle spinal kord
zedelenmesi gelişebilir. Soliter plazmasitoma genellikle tek başına
radyasyon tedavisiyle iyileşebilir. Ancak hastalar relaps riski
taşımaktadır ve yeni plazmasitomalar veya sistemik miyelom formu
gelişebilir.
Hiperviskozite Sendromu
Miyelom hastalarında zaman zaman kandaki monoklonal IgM konsantrasyonu o
kadar yükselir ki kırmızı kürelerle etkileşime girerek kan akımının
ağırlaşmasına neden olur ve bu durum "hiperviskozite sendromu" olarak
adlandırılır. Oksijen taşıyan kırmızı kürelerin sirkülasyonu yavaşlar ve
kanın vücut boyunca pompalanmasına karşı direnci nedeniyle kalbin yükü
artar. Bu komplikasyon baş ağrısı, sersemlik, halsizlik, yorgunluk, uyku
hali, kesintilerde sızma ve diğer semptomlara neden olur. Hiperviskozite
sendromuna miyelomda Waldenström makroglobulinemisinden daha az
rastlanmaktadır.
Bununla birlikte bu durum medikal olarak acil kabul edilir ve kanda IgM
proteini konsantrasyonunu hızla azaltan plazmaferez ve kan değişimi ile
acil tedavi gerektirir. Plazmaferez bu anormal proteinleri yapan hücrelerin
sayısını azaltmadığından kemoterapi de gereklidir; eğer hücreler
kemoterapiyle tedavi edilmezse zamanla yeniden yüksek seviyelerde birikim
yapacak proteinleri üreteceklerdir.
Kriyoglobulinemi
Nadiren, özellikle vücut soğuğa maruz kaldığında, monoklonal IgM soğukta
donabilir ve sirkülasyonun bozulmasına neden olur. Bu durum
"kriyoglobulinemi" olarak adlandırılır ve eklem ağrısı, böbrek problemleri,
cilt lezyonları ve purpuraya (ciltte morumsu veya kırmızı kahverengi renk
değişikliği) neden olabilir.
Akut Miyelojenöz Lösemi
Özellikle bazı sitotoksik ilaçlarla tedavi sonrasında miyelom hastalarında akut miyelojenöz lösemi gelişmesi riski yüksektir. Bu nadir komplikasyon hastaların küçük bir bölümünde ortaya çıkar.
Çene Osteonekrozu Çene osteonekrozu pamidronat veya zoledronik asit gibi bisfosfonatları alan bazı hastalarda ortaya çıkan nadir fakat ciddi bir durumdur. Her ne kadar bisfosfonat tedavisi ile osteonekroz arasında neden-sonuç ilişkisi kurulamamışsa da bu konuda şüpheler devam etmektedir.
Osteonekroz kemiğin ortaya çıkmasına neden olan diş çekimi gibi minör bir travma sonrasında çenede iyileşme olmadığında ortaya çıkabilir. Semptomlar ağrı, şişlik, diş etlerinin iyileşmemesi veya enfeksiyonu, diş kaybı veya çenede hissizliktir (veya ağırlık hissi). Osteonekroz riskini artıran faktörler baş ve boyuna uygulanan radyasyon tedavisi, kemoterapi, kortikosteroid tedavisi, anemi (kırmızı küre sayısının azalması), diş sağlığının bozulması, alkol bağımlılığı veya sigara, kötü beslenme, kan dolaşımının bozulması veya pıhtılaşma problemleridir.
Bisfosfonat tedavisi onkolog veya ağız cerrahı ve/veya diş uzmanı ile yakın işbirliği içinde olan deneyimli bir onkolog tarafından yapılmalıdır. Hastaların intravenöz bisfosfonatlarla tedavisine başlanmadan önce mümkünse dental muayene yapılması önerilmektedir. İntravenöz bisfosfonat tedavisi başlamadan önce kemik iyileşmesi gerektiren dental tedaviler ve işlemler bitirilmelidir.
Hastalar ağız temizliğine ve düzenli diş bakımına dikkat etmeli ve bu konudaki talimatları yerine getirmelidirler. Bisfosfonat alan ve dental işlem yaptırması gereken hastalarda bugün için bisfosfonat tedavisinin kesilmesinin Osteonekroz riskini önleyeceği veya azaltacağına dair bir kanıt mevcut değildir.
Bununla birlikte hastalar bir kez bisfosfonat tedavisine başladıktan sonra diş işlem yaptırmadan önce doktorlarına danışmalıdırlar. Bu hastalar için sık klinik değerlendirmeler ve konservatif diş tedavisi önerilmektedir. Osteonekroz gelişen hastaların tedavisi sık klinik değerlendirme, antibiyotikler, gargaralar ve çıkarılabilir ağız protezlerini içermektedir. Hasarlı dokuyu çıkarmak ve kemiğin keskin uçlarını küçültmek için minör diş işlemleri gerekebilir. Osteonekroz'u daha da kötüleştireceğinden cerrahiden kaçınılmalıdır.
Periferik Nöropati
Beyin ve spinal korddan vücudun diğer tüm parçalarına ve vücuttan beyne
bilgi taşıyan periferal sinir sistemine ait sinirlerin hasarı Periferik
Nöropati olarak ifade edilmektedir. Bu durumun çeşitli sebepleri vardır.
Hastalığın sonucu olabilir veya oncovin, bortezomib, talidomid ve
lenalidomid gibi bazı antikanser ilaçların yan etkisi olabilir. Nöropatiye
neden olan veya nöropati gelişimine katkıda bulunan diğer sorunlar diyabet,
vertebra fraktürlerinin neden olduğu kompresyon ve vitamin eksiklikleri,
özellikle folat veya vitamin B12 eksikliğidir. Semptomlar kollarda veya
bacaklarda geçici veya sürekli hissizlik, karıncalanma, yanma, soğuma veya
güçsüzlüktür. Kemoterapi sonucunda nöropati gelişen hastalar semptomlar
ortaya çıktığı anda sağlık çalışanlarını bu konudan haberdar etmelidirler,
çünkü kullanılan ilaç dozunun azaltılması veya tamamen stoplanması
semptomları azaltabilir veya tamamen ortadan kalkmasını sağlayabilir.
Trombozis ve Embolizm
"Derin ven trombozu" (DVT) vücudun derin venlerinde, özellikle bacaklarda
oluşan kan pıhtısı için kullanılan terimdir. Miyelom tedavisi alan, DVT
riski taşıyan, özellikle yeni tanı konmuş miyelom hastalarına DVT riskini
azaltmak için ilaç (aspirin, kumadin veya düşük-molekülerağırlıklı heparin
gibi) verilir.
Hastaların doktoruna danışması, DVT riskini tartışması ve riski azaltan
seçeneklerden hangisinin kendisine en uygun olduğunu sorması önemlidir. DVT
kan akımında tıkanıklığa, ağrıya ve tıkanıklığın altında şişliğe neden
olabilir. Derin vendeki kan pıhtısı kopup dolaşıma katıldığında ve pulmoner
arterlere yerleştiğinde pulmoner emboli gelişir. Pulmoner arterlere erişen
pıhtının büyüklüğüne ve sayısına bağlı olarak hastada göğüs ağrısı, nefes
darlığı ve diğer potansiyel olarak şiddetli veya yaşamı tehdit edici
etkiler gelişir.
Talidomid ve lenalidomid, deksametazon gibi kortikosteroidlerle kombine olarak kullanıldığında ve özellikle lipozomal doksorubisin ile kombine olarak alındığında DVT ve pulmoner emboli riskinde artışa neden olurlar.
Bazı doktorlar talidomid veya lenalidomidden herhangi birinin deksametazonla birlikte ve kırmızı küre büyüme faktörleriyle, kombine olarak alındıklarında hastanın DVT riskini daha da artırdıklarını gözlemişlerdir. DVT riskini artıran diğer faktörler santral hattın varlığı (santral venöz kateter), mobilite azalması, kısa süre önce geçirilmiş cerrahi, gebelik, sigara, geçirilmiş DVT öyküsü veya ailede kan pıhtılaşma problemi öyküsünün bulunmasıdır.